• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Karsniya-KAPI-K%C3%96Y%C3%9C/387816791306924?fref=ts
  • https://twitter.com/karsniyali
    • 6. Acı Su ve Yayla Festivalinden
    • Kışlalarımız (Yaylalar)
    • Oktay AKPINAR'ın arşivinden
    • Yasak'dan
    • Panteb'dan
    • Sözü olan erlerin meydanı "Cami Kapısı"
    • Kürdevanın eteğinde "Karsniya Koyunları"
    • Muhtarımızın
    • Festivalimizden 2019
    • Karsniya'da Kış
    • Ertuğrul AKPINAR arşivinden
    • Cami Kapısı Sohpetlerinden
    • Şifa kaynağımız "ÇERMİK"
    • Camimiz
    • Alettebler
    • Karsniyaspor Antrenmanda
Necat BAYRAKTAR
necatbayraktar@hotmail.com
Anılarımız Aynıdır
16/12/2011
      Daha altı yedi yaşlarımda idim. Okula gitmiyordum. Okuyan ablam okula geç kaldığı için, kahvaltı yapmadan okula gitmişti. Annem bir mendile mısır ekmeği ve peynir koyarak, ablana götür dedi. Okul köyün dışında, hava yağmurlu idi. Ayağımda yırtık, Trabzon Lastiği vardı. Çoraplarım yoktu. Cıvık çamur yırtık lastiklere doluyor, ayağımı her yere bastığımda, lastikler bir, bir tarafa bir öbür taraf dönüyor, kendine has çamur sesleri çıkarıyordu. Çamurla dans ederek, okula geldim. Koridora girince, okul ve öğretmenle ilgili duygularımın heyecanı bastı. Sağa, sola bakınarak sanki heyecanlarımı kontrol etmeye çalışıyormuşum gibi davranıyordum. Anlamsız, anlamsız bakınırken öğrencilerin ayakkabılarını çıkarmadan derse girdiklerini fark ettim. Eve girerken avluda lastiklerimizi çıkardığımız halde derse girerken neden çıkarılmamıştı? Hal bu ki okul evden daha bir önemliydi. Durumu kavrayamadım. Yine de okula saygısızlık olmasın diye, çamurlara bulanmış kara lastiklerimi çıkardım. Kapıya vurulacağını bilmediğimden, sınıfın kapısını vurmadan içeri girdim. Ablamı göremiyordum.  Sıralara doğru rastgele giderken öğrencilerin bana bakarak güldüklerini fark ettim. Önüme bakınca, ayaklarımın yerde çamur izler bıraktığını gördüm. Gözlerim kararmıştı. Artık öğrencilerin ayaklarında lastik var mı yok mu? Aklımda bile yoktu. Durum değişmişti. 

     Öğretmen durumun tekrar değişmesini sağladı. Beni mendille beraber ablamın yanına oturttu. Başımı okşadı. Çok sıcak davrandı. Sende okumak ister misin dedi? Kısa sorular sordu. Ne yanıt verdiğimi yanıt verip vermediğimi unuttum.  Ancak orada fazla duramadım. Çıktım. Fakat Okula ve öğretmene olan ilgim daha da arttı. Gururlandım. Bu anlattıklarım okulla ve öğretmenle ilgili ilk anımdır. Eve nasıl geldiğimi, neler anlattığımı hiç hatırlamam…

     Birinci sınıfa gittiğimde okumayı çat, pat biliyordum. İlk günden net olarak hatırladığım; öğretmenin; kim tahtada KUŞ yazabilir? Sorusu idi.  Birkaç kişi parmak kaldırdı. Öğretmen beni işaret etti. Kalktım, yazdım, oturdum. Öğretmen benim yazdığımı silmeden yanı başına doğrusunu yazdı. Aradaki “u”  harfini unutmuştum. Tabi i ki heyecandan…

 

     Köyüm ilçeye uzaktı. Kışları soğuk ve uzun geçerdi.  Köylünün konuşmaya, sohbet etmeye zamanları çoktu. Köy kahvesi olmadığından; caminin önünde tahta çıtalarla çevrili, birkaç meyve ağacının gölgesinde, tahta oturakları olan yeşil bir alan vardı.“Cami kapısı“dediğimiz bu yerden hiç insan eksik olmazdı. Çoğu zaman kalabalık olurdu. Bu oturmalar, kış aylarında, evlerde misafir odalarında devam ederdi.

     Köyümüzün öğretmenleri geldiğinde, herkes ayağa kalkar, en uygun yerler onlara verilirdi. Sohbetlerde en çok soru öğretmenlere sorulurdu. Herkes onları saygıyla dinlerdi. Çocukların okumaları, siyaset, radyoda dinlenen haberler sohbetlerin konusunu oluştururdu... Öğretmenlerimizde her konuda bilgili, yol gösterici idiler. Köy halkı ile sıcak ilişkileri vardı. Oturup kalkmaları, giyim, kuşamları, görevlerine bağlılıkları öğrencilerin okumaları için gösterdikleri gayretleri, köylüye karşı yabancılaşmamış olmaları çocuklarının gelecekleri için canlı örneklerdi.

     Yaz aylarında köye gelen takım elbiseli kravatlı gençler görürdük. Öğretmen okullarında okuduklarını yakında öğretmen olacakları söylenirdi. Biz de onlara heveslenirdik. O okullardan birinin adı da Cılavuz’du. Bizim köylerimizden bu okula otobüsle gidebilmek için önce Artvin’e oradan Erzurum’a, Erzurum’dan Kars’a oradan da Susuz İlçesine gitmek yani masal gibi bir yolculuk gerekirdi. Bu yüzden orda okuyan öğrenciler kışın en zor günlerinde bile 2500 metre civarında yükseklikteki Sahara Dağından aşarak yayan gitmeyi tercih ederlermiş. Karne Tatilinde köylerine gelenlerin böyle bir zorunlulukları varmış.

     İşte böyle bir tatilin sonunda okullarına dönmek zorunda kalan öğrencilerden biri dağda boğulmuş. Bu haber bütün Artvin’de duyulmuştu. Herkes çok üzülmüştü. Çevre köylerin hepsi yas tutuyordu. Ağıtlar yakılmıştı.

“Cılavuz’dan çıktım, başım selamet, Sahara’ya vardım koptu kıyamet.” Bu ağıt o yıllarda halkın dilinden hiç düşmüyordu. Ancak hiç kimseyi okuma hevesinden caydırmamıştı. Aksine, okumanın önemi daha da artmıştı. Uğruna ölünebilecek bir şey olarak algılanmaya başlanmıştı. Bizler işte böyle bir ruh haliyle yetiştirildik. Çocukluğumuzu ve öğrenciliğimizi böyle duygularla yaşadık. Böyle bir toplumsal zihniyet içinde büyüdük.

     İkinci sınıfta harıl, harıl okuyordum. Dedem okumamı, köyümüzdeki öğretmenler gibi olmamı çok istiyordu. Şal pantolon, ceketli, başı beyaz sarıklı,  beyaz kısa sakallı bir ihtiyardı. Beni çok severdi. Okul ihtiyaçlarımı hep o alırdı. Gittiği her yere de beni de götürürdü. Zaman, zaman bilmediğim bir yerlerden kitaplar bulur, getirir,  bana okutur, büyük bir zevkle dinlerdi. Hem benim okumamdan hem de kitapların içeriklerinden çok hoşlanırdı. Kitabı ve gaz lambasını evimizdeki tahta soframızın üstüne koyar, fitilini de biraz yukarı verir bağdaş kurardık. Ben okurdum o dinlerdi. İkimizde çok güzel zaman geçirirdik.

     Okuduklarımdan bu gün adları aklımda kalanlar Mevlit, Hikâyeyi Geyik, Hikâyeyi Kesik Baş gibi kitaplardı. Hikâyeyi Kesik Başı okurken korku ile karışık heyecanlar yaşardım. Kesik bir insan başının,  dörtnala giden bir attan birkaç arşın önde gitmesi beni korkuturdu. Tüylerim diken, diken olurdu. Çok özel bir nedenle Kan Kalesi Cengini de şöyle hatırlarım. ’’Hz. Ali cenkte… Çok zor durumda… Halit Bin Velid mahiyetindeki savaşçılarla O’na yardıma gidiyor. Bir dağda kara saplanıyorlar. At halsiz düşüyor. Çok çabalıyor ama çıkamıyor. Hal bu ki o da durumun farkında. Komutan üzülüp ağlıyor. Atta onu görünce ağlıyor. Gözlerinden yaşlar geliyor. Bu duruma ben de çok üzüldüm. Hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başladım. Dedem de ağlamaya başladı. Ses sese verdik. Hüngür, hüngür ağladık. Çok duygulanmıştım. Birkaç kere denedim. Okuyamadım. Başka bir gün okumak üzere bıraktık... Bu kitabı uzun zaman ne kadar doğru hatırladığımı merak eder dururdum.

     Daha ileri sınıflarda, tasarruf olsun diye kalemlerimizin ucunu iyice sivrilterek, çoğu kendi yaptığımız tahta cetvellerle defterlerimizdeki satır aralarını ikiye böler, bir satırdan iki satır yapardık. Bazen defterlerimiz bazen kitaplarımız olmazdı. Eski lastik parçalarını silgi olarak kullanırdık. Okulumuzdaki temizliği kendimiz yapar, sobamızı evlerimizden getirdiğimiz odunlarla kendimiz yakardık. Buna rağmen girdiğimiz bütün sınavlardan başarılı sonuçlar alırdık. Hele ilkokuldan sonraki öğrencilik hayatımız anlatmakla bitmez çoğu acıklı öykülerle doluydu. Ya soğuk pansiyonlarda geceleri diş dişe vururduk. Ya da üç beş arkadaş birleşerek bir oda kiralardık.

     Yine de okuduk. Bütün engelleri aştık. Çoğumuz öğretmen olduk.  Büyüdükçe okuduğumuz kitaplar da değişmeye başladı.  O kitapların yerini; Yılanların Öcü, Susuz Yaz, İnce Mehmetler aldı. Öğretmenlerimizin bizler için gösterdikleri gayretleri, biz de öğrencilerimiz için gösterdik. Sınıflarımızda halkın ve hayatın içinde hep iyi hep yol gösterici olmaya çalıştık. Ülke olarak bütünlüklü kalkınmayı hedef aldık. Bireysellikten uzak durduk. Demokratik, temel insan hakları taleplerimizde, mücadeleci ve önlerde olduk Çoğumuz sürgünlere gönderildik. Çeşitli cezalar aldık. Ama yılmadık. Daha yapılacak çok iş var. Ülkemiz adına…

Necat BAYRAKTAR

Not: Bu yazı tahminen on yıl önce ANKARA ARTVİN KÜLTÜR DERNEĞİNİN çıkardığı ATABARI adlı deride yayımlanmıştı. Ufak tefek yeni düzenlemelerle yeniden internet ortamında yayımlamayı düşündüm.

 

1. Bizim kuşağın anılarını tazelemeleri,

2. Gurbette doğup büyümüş olan yeni nesil Artvinlilerin de geçmişleri hakkında bilgi  

    edinmeleri amacıyla yineledim. N. BAYRAKTAR

 



2742 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KÜRDEVAN - 19/12/2018
Umut tarlasına tohum ekerken Yoksulluğun bileğini bükerken Yeni hedeflere kürek çekerken Türlü yola düşünceye başvurduk Hayal dünyamızı yeniden kurduk
Diyorum - 25/02/2017
Siyaset yapanın koluna sazı Almasına artık hayır diyorum Beş asır öncenin - davullarını Çalmasına artık hayır diyorum
Algı yönetimi: Ne demektir? - 16/01/2017
Ülkemizde son bir yıl içinde çok kullanılan bir kavram... Peki nedir algı yönetimi? Toplumun algılarını özellikle siyasette kontrol etme istenilen doğrultuda yönlendirmektir.
Burası Türkiye Yıl: 2014 - 16/05/2016
4 Bin çocuk için taciz davası açıldı. Her ay 650 çocuk için adli tıpa taciz davası geliyor. Zorla evlendirilen kız çocuk sayısı: 31 bin 337
EFKÂR TEPESİ - 21/02/2016
İstemem ne küpe ne altın zincir Su altında ağlar beyaz bir incir Cerattepe gitse yüreğim sancır Dere sesi /dalga sesi / çay sesi Selam memleketim Efkâr Tepesi
Bir Kuş - 01/01/2016
bir ben varım bir de turna yanımda Bir kuş bakışındayım dostum Rüzgârlara karıştı ıslıklarım Zaman mı önümde benim Ben mi arkasındayım zamanın bilmiyorum
Zehirli Dil - 30/10/2015
Ezop ve Dil başlıklı bir yaşanmış öykü olduğunu okuduk. Sanıyorum çok kimse bilir. Onu burada anlatmayacağım.
Haddini Bilmek: - 12/08/2015
Özellikle siyasilerin ağzından bu günlerde sık, sık duyduğumuz ‘’haddini Bilmek’’ deyimi dilimizde çok kullanılan deyimlerden biridir.
Gezinin İkinci Yıl Dönümü: - 31/05/2015
Toplumsal Tarihimize “GEZİ OLAYLARI” olarak geçen eylemlerin ikinci yılındayız. Herkesin bildiği gibi… İstanbul da Gezi Parkının bulunduğu alana AVM yapılması amacıyla başlayan hükümet girişimine o çevrede yaşayan insanların karşı çıkışıyla başlayan
 Devamı
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam42
Toplam Ziyaret332560
Saat
Hava Durumu
AlışSatış
Dolar32.432432.5624
Euro34.631634.7704