• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Karsniya-KAPI-K%C3%96Y%C3%9C/387816791306924?fref=ts
  • https://twitter.com/karsniyali
    • 6. Acı Su ve Yayla Festivalinden
    • Kışlalarımız (Yaylalar)
    • Oktay AKPINAR'ın arşivinden
    • Yasak'dan
    • Panteb'dan
    • Sözü olan erlerin meydanı "Cami Kapısı"
    • Kürdevanın eteğinde "Karsniya Koyunları"
    • Muhtarımızın
    • Festivalimizden 2019
    • Karsniya'da Kış
    • Ertuğrul AKPINAR arşivinden
    • Cami Kapısı Sohpetlerinden
    • Şifa kaynağımız "ÇERMİK"
    • Camimiz
    • Alettebler
    • Karsniyaspor Antrenmanda
Fevzi DURMUŞ
fevzidurmus008@gmail.com
Binlerce Ağacı Katledenler
11/11/2014

                  YAŞ AĞACA BALTA VURAN EL ONMAZ!..

      

    Ardahan Bozgunundan sonra Aralık 1914 tarihindeki Kaçakaçlıkta/Göçte Artvin Yöresinden de birçok kişi yollarda hayatlarını kaybetmiş veya çeşitli şekillerde kayıp olmuşlardı. Bunlardan biri de Ardanuç-Yolağzı Köyünden Ali Durmuş’un çocuk yaştaki iki kız kardeşinin Konya-Çumra^ya giderken Ankara’da kayıplara karışmasıydı. Aradan uzun zaman geçtikten sonra Fadime adlı olan kız kardeşi, Şahan Karagöz adında ve evli olarak Beykoz’da bulunur. Kendisi birkaç defa ziyaret edilir. Bu ziyaretlerin birinde; Yusuf Amca’mı Kundura Fabrikasında çalışmakta olan eşi Nazım Karagöz, çalıştığı yerde işe aldırır. Babam da 1942 yılında Edirne-Uzunköprü ‘de askerlikten terhis olunca halasını ve kardeşini ziyaret eder, daha sonra babam köyüne döner.

 

 

 

 

 

Satır içi resim 3


 

 

 

 

 

  Resim-1 Babam İskender Durmuş askerlikten terhis dönüşü Beykoz’da Halasına ve Yusuf Amca’ma uğramış, kuzenleri Kemal Karagöz’ü aralarına alarak olayı ebedileştirmişlerdi. Sonradan konulan resim ise yedek Subay Okulu öğrenciliğim sırasındaki fotoğrafımdır.

    Yıllar geçtikçe süreç içinde İzzet ve Hasan Yüksel ile Hüseyin Amcam ve babamın diğer halasının oğlu Rasim Şimşek de Beykoz’a yerleşirler. Askerde iken annesini kaybeden babam ise köyünde çiftçiliğine devam eder. Askerliğinden önceki Naime, Fehime kızları ile Fevzi adlı oğluna; terhisten sonra Kemal adlı bir kardeşleri daha dünyaya gelir. Çiftçilik dışında köylerden topladığı kabak çekirdeği ve fasulye alım satımı yapar. Ayrıca Ardahan Köylerine atlarla meyve veya tütün götürür, ağartı/ yağ, peynir ürünleri ile takas ederdi.1948 yılına gelindiğinde Yusuf Amcam köyüne döner. Babam ile ortak iki aileye yetecek bir ev yaparlar. Amcam, getirdiği ilginç çeyizle sevdiği kızla evlenerek bu evde bir müddet oturacak daha sonra da eşi ile Beykoz’a dönecekti. Ancak kızın ailesi razı gelmez ve Amcam Beykoz’a geri döner, orada Munise Yenge ile evlenir. Bu arada dedem ayrı bir ev açmış ve Yeter Nene ile evlenmişti. Daha sonraları bebek yaşta vefat eden iki kardeşimden sonra da İsrafil kardeşimiz dünya’ya gelir. O zamanlarda altı çocuğu olan kişinin  “Yol Vergisinden” kurtulacağı için fazla çocuk sahibi olma yarışı vardı.  Ancak babam altı çocuğa ulaşamadan ülkede iktidar değişikliği olur ve “Yol Vergisi” de tarih olur. Köyde orta halli bir aileydik. Bize yeterli olacak şekilde bir çift öküz, iki inek, yirmi civarında da koyunumuz ve güçlü bir de atımız vardı. O zamanın şartlarına göre geçinip gidiyorduk.

      Köyde yaşantımızı bu şekilde sürdürürken ilkokula başladığım o sıralarda İstanbul’a birkaç sene önce gitmiş olan Rasim Şimşek köyüne dönmüştü. Bir ara bize misafirliğe geldi, askerliğine daha birkaç sene vardı. Uzun boylu yakışıklı, konuşkan ve ikna edici bir yapıya sahipti. Her konuşmasında Berta Köylerinden ceviz ağacı kütüğü alarak İstanbul’ da satmanın çok karlı bir iş olduğunu anlatıyor ve babamı ikna etmeye çalışıyordu. Babam ise gereken nakit parasının olmadığını söylüyor, ancak fikir hoşuna gidiyordu. Babam sermaye aramaya başladığı sırada bir akşamüstü köye Ardahan’dan bir celep/Koyun sürüsü gelir ve Veysel Amcaların Kapı Tarlasında gecelemeye başlarlar. Celep Hopa’ya kadar yayan, oradan da gemi ile İstanbul’daki kesimhaneye gidecektir. Babam ve Rasim Şimşek, celebin sahibine hoş geldin ziyaretinde bulunurlar. Sohbet esnasında bizim koyunların da celebe eklenmesinde ve ücretinin peşin ödenmesinde anlaşırlar. Sabahleyin hareket eden celebe koyunlarımız katılır ve ücreti babama ödenir. Babam ile Rasim Şimşek’in ortaklığı gerçekleşmeye başlayınca; konulan sermaye ortaklara ödendikten sonra, kar eşit olarak paylaşma konusunda sözlü olarak anlaşmaya varırlar. Artık Ceviz Kütüğü ticaretinin yolu açılmıştır.

                                       

  

 

Satır içi resim 4


 

 

 

 

 

   Resim-2 Bir Anıt ceviz ağacı. Bu güzelliğe kim kıyabilir? O’na balta vuranlar da belki de içleri sızlamıştı. Bazen gereksinme duyguları alt ediyor.

   

 Sonbaharın son işleri olan yakacak odun karapana/Hartamaya taşınmış ve gübre tarlalara dökülmüştü. Geride kalan hayvanlarımızı kış boyu ahırda kayırmak basit bir iş olduğu için babam gönül rahatlığı ile baltasını omzuna atarak Berta’nın yoluna düşer..  Sakalar Köyünde Halasının yanında kalarak Şavşat Yolu üzerindeki köy sakinleriyle pazarlık yaparlar ve yeterli miktarda ceviz ağaçlarını satın alırlar. Köylüler, o seneki meyvelerini topladıkları, iyi bir ücretle karşılaştıkları ve gereksinmeleri nedeniyle asırlık ceviz ağaçlarını elden çıkarmakta bir sakınca görmezler. Bazen ücret karşılığında bazen yardımcı olma yoluyla ağaçlarının tomruk yapılması ve Şavşat Yoluna kadar indirilmesinde ağaç sahipleri de canla başla çalışırlar. Sonbaharın soğuk günlerinde hayli bayır ve engebeli alanlarda yağmur ve tipi altında balta, keser ve hızar kullanarak bir aya yakın çalışılır ve bu zorlu çalışma sonunda bir kamyonluk tomruk hazırlarlar. Daha sonra bir kamyoncu ile anlaşarak tomrukları kamyona yüklerler ve İstanbul’a doğru dikkatli bir şekilde hareket ederler. Çünkü yollar virajlı, bozuk ve köprülerin birçoğu ahşaptır. Yüklerinin ağır ve tehlikeli olmasından dolayı her an ölümle burun buruna gelmektedirler.

 

 

 

 

Satır içi resim 5Satır içi resim 6

 

 

 

 

Resim-3 Üretime hazır ceviz kütüğü tomrukları. Meyvesinin değerinden dolayı güzel mobilyasını kullanmayalım mı? Verimsiz hale gelmiş veya kurumuş olanları kesmek ve yerlerine de daha fazla dikmek şartıyla her zaman insanlığın hizmetine sunulması normaldir.

  

 

Bütün bu tehlikeleri göze alarak dağları bayırları nehirleri geçerler. İyi bir gelir elde edeceklerini emin oldukları için tüm bu zorluklara göğüs gererler. Yüklerinin değerli olduğunu biliyorlardı. Çünkü köylerinde ustalar ceviz ağacından sandıklar, masa sandalye rahleler, kutular ve çeşitli süs eşyaları yapıyorlardı. Bu eşyalar cilalandığı zaman yüzeylerinde çeşitli manzaralar oluşuyor, sahibini çok varlıklı gösteriyor ve gurur veriyorlardı.Ceviz ağacından üretilen  birkaç örnek:

 

 

Resim-4 Ceviz ağacından üretilmiş bir masa ve bir ziynet kutusu.

 

 

Satır içi resim 7Satır içi resim 8

 

 

 

 

 

 

Satır içi resim 9


 

 

 

 

Resim-5 Artvin yöresinde tarihi bir camide ceviz ağacından minberin yan yüzü ve özenle işlenmiş kadim Türk Damgaları –Ayyıldız ve Altı köşeli Yıldızlar. Foto: Ülkü Önal

 

   O zamanlar ceviz meyvesinin vücutlarına olan faydalarının farkında olmasalar bile çeşitli şekillerde istifade ediyorlardı. Meyveler uzun zaman bozulmadığı için kış aylarının kuru yemişi, katmer ve katmer ketesinin olmazsa olmazıydı. Ayrıca kış yiyeceklerinden küma ve pestilin de önemli malzemelerinden biri de yine ceviz içiydi. Soğuk ve kış aylarında çocukların evlerde oynayabildikleri oyunlarından birisi de ceviz oyunuydu. Ceviz meyvesi veya ceviz içi ürünlerine birkaç örnek:

 

Satır içi resim 10Satır içi resim 11


 

 

 

Resim-6 Dalında olgunlaşmasını sabırla bekleyen çinko/ham halinde ve hasat edilmiş tüketime hazır ceviz meyveleri.

 

 

Satır içi resim 12Satır içi resim 13

 

 

 

Resim-7 Tüketime hazır Katmer ve katmer ketesi. İçlerinde kabaca öğütülmüş ceviz içi vardır.

 Satır içi resim 14Satır içi resim 15

8-Tüketime hazır Küma ve Pestill ürünleri. İçlerinde beyaz olarak görülenler ceviz içidir.

 

 

Cevizin: gerek meyvesi ve gerekse ağacının kullanım alanları elbet de bu kader değildir. Cevizi tanıtma işini üstatlarına bırakarak biz konumuza dönelim.

    Babam ve ortağı, Ankara üzerinden kütüklerini bir haftadan uzun bir yolculuktan sonra İstanbul’a nakletmeyi başarırlar. Boğaz’ın Anadolu Yakasında Çengelköy ‘de bir arsayı kiralayarak kütükleri kıyıda bir yere istif ederler. Kütükler buradan deniz veya kara vasıtaları ile alıcısı tarafından nakli yapılabilirdi. Kamyoncunun nakliye bedeli ile arsanın bir aylık kirasını ödeyerek Yusuf Amca’da giderler. Paralar suyunu çekmiş ikisi de sigara parasına muhtaç kalırlar. Amcam ise bir işçidir, ancak kendi yağı ile kavrulabilecek durumdadır. Babam baltasını omzuna atarak Beykoz’da Sokak Sokak dolaşır, utanıp sıkılarak:

     -Baltacı geldiiii….Odun  yararım,odun yığarım.Baltacıııı!..Diye bağırır.Bazen şansı yaver gider iş bulur,bazen bulamaz.Ancak dizlerine kara sular iner.Morali ise iyice bozulur,hastalanır.Yüksek ateş ve ishal ile günlerce evden çıkamaz.Ortağı ise aynı şekilde geçici işlerde çalışır,bazen de kütüklere alıcı arar.Zaman geçmesine rağmen alıcı bulunmaz.Babam  geri dönüş parasını temin ettikten sonra köyüne döner.Ortağı ise İstanbul’da kalır,kütükleri satınca babamın parasını gönderme konusunda anlaşırlar.

     Babam kış ortasında köye geldiğinde hayli zayıflanmış, yorgun ve neşesiz bir haldeydi. Üstelik yolun yarısını henüz geçmemiş bir yaştaydı. Köydeki arkadaşları genelde akşamları bize oturmaya gelirler, günlük olaylar hikâyeler anlatılırken bazen de:

-Ola senin Rasim, koyunlarını Çeleple İstanbul’a yolladi, sana da odunini taşıtti. Ha Şimdi da onlari kebap yapıp, yapıp yiyordur. Diye dalgalarını geçiyorlardı.

  Babam ortağı ile mektuplaşıyor, ancak iyi bir haber alamıyordu. İlkbahara doğru bir sabah hiçbir belirti görülmeden atımızın ölmüş olduğunu gördük. Elimiz ayağımız olan bir hayvanımızı kaybetmenin üzüntüsünü de yaşamaya başladık. İlkbahar gelince babam Sakalar Köyüne gitti. Celebe satılan koyunlarımızdan daha fazla miktar bir sürü getirdi. İstanbul’dan gelen para ile Hüseyin Şimşek’ten satın aldığını söyledi. Gelen koyunları yanağının bir tarafını  (İ) damgamızı  vurduk.. Bu damga sahibini belirlediği için zorunluydu. Sürüsünü bize satan Sakalar Köyünden Hüseyin Şimşek, ortağının amcası, babamın da iyi bir dostuydu. Paranın gelmiş olmasına ve daha çok koyunlara sahip olmanın sevincini yaşıyorduk. Üstelik komşuların kinayeli sözleri de artık duymaz olmuştuk. Bir de küçük ve sevimli bir tay getirmiş, büyüyünce iyi bir at olacağı ümidi içindeydik. Okulum tatile girmiş, üçüncü sınıfa geçmiştim. Koyunlarımızı Celal Ağabey otlatırken ben de onların kuzuları ile birlikte bizim kuzuları otlatıyordum. Yaylaya çıktığımız zaman da aynı durum devam etti. Yaylaya çıkalı bir ay kadar olmuştu. Öküz yatağında bulunan bir çift öküzümüzden birisi aniden hastalanır ve çobanı tarafından yaylaya getirilir. Babam sabaha kadar başında bekler, öleceğini anlayınca keser. Derisi alındıktan sonra zehirli olabilir diye gövdesi olduğu gibi Lâşe Ormanı’na atılır. O zamanlarda çiftçinin olmazsa olmazı olan bir çift öküzden yoksunduk. Daha sonra diğer öküzümüzü bir çift toy tosunla takas ettik. Tosunların bir tanesi de harman döverken boncuklar, ertesi sabah ahırda ölü olarak bulunur. O sene işlerimiz, hava değişimi için bize gelen Hüseyin Amca’mın yardımı ve mogdam olduğumuz /birlikte çalıştığımız Rıdvan Pehlevan ailesi olanakları ile tamamlanır.

     Sonbahar gelince okulumuz açıldı.3.sınıftaydım. Eğitmenimiz 1.sınıfları ayrı bir sınıfta okuturken yeni tayin olan Hasan Tekin Öğretmenimiz bizi ve 4.sınıfları aynı sınıfta okutuyordu. Bize yabancı olan öğretmenimizden çekinirken 5.sınıfı köyümüzde bitirme ve çeşitli bilgileri öğrenmekten mutluyduk. Okul dönüşünde, birisinin komda koyunlarımızla çok ilgilendiğini ve babama bir şeyler sorduğunu gördüm. Diğer hayvanlarla ilgilenmeden sadece koyunlarımızla bu kadar ilgilenmesi dikkatimi çekti. Kendisinin koyunların eski sahibi Hüseyin Şimşek olduğunu biraz sonra öğrenmem bile merakımı gidermemişti. Akşam yemeğinden sonra gelen komşularla onlar misafir odamızda sohbet ederken ben anneme ısrarla misafirin ilgisinin sebebini sordum. Annem de “Babamın koyunları kütüklerin parasına karşılık aldığını, ancak kütüklere yerin sahibi, kira borcuna karşılık el koyduğunu, bu bakımdan koyunların bakımı karşılığında ürünlerinin yarı yarıya pay edilmesinde anlaştıklarını “ bana açıkladı. Kimseye söylemem gerektiğini tembih etti.  Zira o zamanlar otlaklar değerli ve yabancı hayvanlara kesin yasaktı. Tek kalan öküze davar satarak bir eş alamadığımızı nedenini de anlamış oluyordum.

   Gerçekten o yıllarda işlerimiz hiç iyi gitmiyor, tuttuğumuz her dal kuruyordu. O kış fazla soğuk olmuş, yakacak odunumuz bitmek üzere iken babam ormandan odun hazırlamış ve kendisi kızağı çekerek eve taşımıştı. Çünkü her taraf adam boyu beyaz örtü ile kaplanmış, öküzlerin yollarda yürümesi olanaksızdı. Ekmek yaptığımız un azalmaya başlamış, uzak köylerden sırtında davarcık ile un taşımıştı. Evde ekmek küleği de tavana asılmış, ancak öğünden öğüne belli miktarda ekmek yer haline gelmiştik.

    4.Sınıfa geçmiştik, sınıfta çalışkan öğrenciler arasındaydım. Arkadaşlar ile Cilavuz Öğretmen Okuluna girmeye hazırlanıyorduk. Sınavla girildiği için garantisi yoktu. O sıralarda eski Rus Kışlası onarılmış ve Ardanuç Orta Okulu olarak açılmıştı. Ardanuç’a gittiğim de görmüş ve çok hoşuma gitmişti. Cilavuz’a giremezsem bu okula gitmeyi istediğimi söyleyince annemle babam ölçtüler, biçtiler ve bu okulda bile beni okutma olanakları olmadığını bana hissettirdiler. O senelerde dedem ve Rıdvan Dayılar arazilerini satmış köyden ayrılmışlardı. Naime Ablam da Yusuf Amcam İstanbul’a götürmüş, bana da okumak istiyorsan baban getirmezse sen yanımıza gel diye tembih etmişti.

 

Satır içi resim 1


 

 

Resim9-Rus Kışlası diye bilinen bu bina onarılmış ve ortaokul olarak açılmıştı. Daha sonra lise haline getirilen bu tarihi bina çok değerli kişiler yetiştirdikten sonra kaderiyle baş başa bırakıldı. Yöresine bir müze olarak hizmet edemez mi? Foto: Ülkü Önal

     4.Sınıfı bitirmiş yaylaya çıktığımız günlerde Veysel Yüksel Amcamızla Veysel Pehlevan Dayımız arazimizi satın aldılar. Ben de koyunları Kardeşim Kemal’e teslim ederek aldığımız bin lira kaparo ile babam ile İstanbul’a Yusuf Amcamın yanına geldik. Babamın eski ceviz kütüğü ortağı da ziyaretimize gelmişti. Çeşitli işlerde çalışmış bazen Bursa’da bazen İstanbul’daki akrabalarında kalmış ancak bir baltaya sap olamamıştı. Bundan sonraki olaylar belki başka bir anımın konusu olabilir. Aradan geçen uzun süre içinde babam ticaretle uğraştı, çocuklarını yetiştirdi, onların iş güç sahibi olduğunu görmenin mutluluğu ile bu dünya’ya veda etti. Ceviz kütüğü ortağı da çeşitli işlerde çalıştı, çok iyi olanaklara sahip oldu. Ancak başkasını dolandırma ve aldatma huyundan vazgeçmedi, hayatı boyunca indi, çıktı. Yaşlanınca ise indi ve bir daha çıkamadı.

      

 

Satır içi resim 17Satır içi resim 2

 

 

 

Resim-9 Son yıllarda cevizin önemi anlaşılmış ve ceviz çiftlikleri kurulmaya başlanılmıştır. Bunlardan bir tanesi de Çanakkale’de 100 dönümlük bir alana çocukluk arkadaşım ve köylüm Kimya Y.Müh.Feyzullah Acar’ın kurduğu ceviz çiftliğidir. Kendisini ve ortağı oğlunu tebrik ediyor, başarılar diliyorum.

    

 

  Yazının başlığı olan “Yaş ağaca balta vuran el onmaz” atasözümüz gerçekleşmiş miydi?  Olumlu veya olumsuz cevabınız olabilir. Ben de hurafelere, skolâstik düşüncelere inanmayan birisiyim. Ama aklın yolu tektir. Kısa süreli fayda yerine uzun ve nesiller boyu fayda ve kazanımlar tercih edilmelidir. İnsanımız bu konuda bilinçlenmeye başlamıştır. Halkımız doğasına, ağacına ve yeşil örtüsüne sahip çıkması gurur verici bir durumdur. Keza ceviz içinin ve ağacının faydaları daha iyice anlaşılmış ve ceviz çiftlikleri kurulmaya başlanılmıştır. Bu durum her yönüyle ülkemiz için iyi bir gelişmedir.

                                      Fevzi Durmuş

                                    Yakacık,5.11.2014



1827 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

22-BİR ZAMANLAR KÖYLERDEKİ İLETİŞİM - 21/03/2019
Artvin yöresindeki köylerimize 1950’li yıllarda ülke haberleri pek fazla zamanında ulaşmazdı.
Bir Zamanlarda ÖKÜZLERİMİZ - 15/12/2013
İnsanoğlu tarihlerinin ilk zamanlarında, eti ve derisi için avladıkları hayvanlardan bazılarını ehlileştirerek süt ve güçlerinden de istifade etmeye başlamışlardı.
YAYLAYA ÇIKIŞ - 25/03/2013
Tarım ve hayvancılıkla uğraşan köylümüz, ilkbahar gelince hayvanları ile birlikte daha yüksek yerlere göç ederler. Bazı köyler birden fazla yaylaya göç ederken bazıları tek yayla ile yetinirler.
SİZ HİÇ KUŞ YENKDİNİZ Mİ? - 20/02/2013
Bu nasıl soru veya yazı başlığı diyebilirsiniz. Duymamışsanız haklı da olabilirsiniz. Ancak köyümde, küçük çocukluğumda böyle bir geleneğimiz vardı. Bu geleneğin ne kadar yaygın olduğunu bilmediğim gibi faydalı veya saçma bir gelenek olup olmadığını
KÜRDEVAN - 23/10/2011
Kürdevan ,Ardanuç ilçemizin sınırları içerisinde 3050 mt. yüksekliğinde bir dağdır. Dağın ilçe merkezine bakan eteklerinde ;Hamurlu,Beratlı, Yolağzı ve Yaylacık Köyleri bulunmaktadır
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam91
Toplam Ziyaret332609
Saat
Hava Durumu
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398