Yazacağım şeyler sadece benim bakış açımdır. Paylaşılan
yazıları bir okuyucu olarak okumak ve ne anladığımı ifade etme biçimidir.Madem
yazdığım yorum beğenilmemiş. El insaf diyerek bir iki cumle söylemek
isterim.
Bizler en zor şartlar içerisinde hayata gözlerini
açmış zorluk ve yokluklar içerisinde yaşam mücadelesi vermiş bir yörenin
bireyleriyiz.Hayata gözlerimizi açtığımızda ilk duyduğumuz yada kulağımıza
fısıldanan imamın veya kendisini imam vekili tayin edip bize
seslendirdikleri söylem veya nidalar olmuştur.
Oturup konuştuğumuz, oyunlar oynadığımız yerlerdeki
şakalaşmalarımızda,anlattığımız fıkralarda ve ufak kavgalarımızda aklımıza
gelen ilk küçültücü söz '' Başka millet veya ırk'dan olanlar için'' bizlere
öğretilmeden bilinç altına yerleştirdiğimiz Argo söcıukleri
sıralarız.Bizlere öğretilmeden büyüklerimizden edindiğimiz bu söylemler
anlamadan bilmeden ne kadar kin ve nefretle büyüdüğümüzün göstergesi
değilmidir.Bizlere bu öğretilenler onur kırıcı insanlık suçu değilmidir.
Bu tarihimizle ilgili hoş olmayan gerçekler söylenmeye başlanıldığında savunma
refleksleri devreye giriyor diye düşünüyorum..
Anlaşılıyorki okuduklarımızın geçmiş tarihimizde ne
anlatıldığı değil ne anladığımızdır.Gerçeklere göre değil bize öğretilenlere
göre anlam veriyor savunuyoruz.
Konuşmaya,anlatmaya çalıştığımız şey sadece dersim
değildir.Bir bölgede yaşayanların geçmişten günümüze kadarki yaşam
mücadelesinin evreleridir.
Kadın ve çocuklara yapılan uygulamalar kabul edilemez
diyorsunuz.GAZ bombaları, CAZ bombaları atıldı diyorsunuz Bunlar
yapılmıştır ama yapılmasaydı iyi olurdu diyorsunuz Ne demek Ne demek
yapılmasaydı olmasaydı.Bunların olmaması gerektiğini söylüyoruz , Hele
kimliğinden ve inancından dolayı birileri yok ediliyor ve buna çeşitli
bahaneler uydurularak savunuluyorsa doğru bulmuyorum kabul etmiyorum
kabüllenilmesini, sahiplenilmesini bir aydınım ilericiyim diyenlerede
yakıştıramıyorum.
Evet bu meseleler hakkında pek çok araştırmacı
yazar,düşünürlerimiz vardır.Medyada bir çoğunu dinliyoruz sağlamkanatlar,
kırıkkanatlar hatta yetmez ama evet diyen pek çok aydın yazarlarımız vardır
Denen şudur. O bölgede yaşayayan insanların etnik
yapısı,siyasal düşüncesi ve inançları nedeni ile imha edildiler ve yerlerinden
yurtlarından Yurdumun dört bir tarafına dağıtıldılar bir daha bir araya
gelmesinler diye sürüldüler.
ASIL MESELE : İsyan olsada olmasada ne fark eder.
Binlerce masum Kürt-Alevi yurttaş kadınlarıyla çocuklarıyla imha
edildiler . ASLOLAN
BUDUR 11.02.2014
Atanur BAYRAKTAR
imza
Yukarı
Yaylalara Gittik
Çocukluk yıllarımızda yapmak istediğimiz
hayallerimiz olmuştur. Çocukluk vegençlik yıllarımızı geçirdiğimiz yaşadığımız
toprakların. Her mevsimi ayrı bir heyecan verir bizlere. Mesela okulların
tatile girdiği dönemlerde harmanlar dediğimiz yerde (bizlerin top sahası) top oynamak bizim için çok
önemli bir durumdu.
ilkbahar geldiği zaman yaylalara çıkma telaşı başlardı. Mal-Davar ,Koyun-kuzu Büyük-Küçük,Çoluk-Çocuk
sevinçle telaşla yayla yollarına düşerdik.Aşağı yaylalar bizler için çok fazla
birşeyleri ifade etmezdi. Ama Yukarı yaylalar söz konusu olduğu zaman durum
farklıidi(1970yıllar)
Hepimizi bir heyecan
sarar O zamanki gençlik yukarı yaylalara ayrı sempati ile bakardı mesela Dana
gölü 8 ile 10 yaş guruplarının yüzme havuzu idi.Tuz gölü Danagölünden dahabüyük ( sonradan yapıldı) 10-15 yaş gurubu yüzme havuzuidi. Ağgöl gençlerin hayalindeki denizdi. Her
gencin Ağgöl ile ilgili bir anısı vardır anlatmakla bitiremez.
Ağgöl başka bir heyecandır bizler için,
yüzmeyi bilenler –bilmeyenler hava soğukmuş sıcakmış pek ilgilendirmezdi. bir
an önce ona gitmek onun o masmavi suyu ile kucaklaşmak gelirdi içimizden.
Ağgölde yüzmek için evden çıktığımızda bahar kuzuları gibi sıçraya zıplaya
açmışız tokmuşuz pek fark etmezdi ona bir an önce kavuşmak için koşarak
giderdik. Çok uzak olmamasına rağmen. ağgölün sırtı dediğimiz yerden onu
gördüğümüz o anları halâ unutamam. Başka bir heycandır o . Hani insanın içi
gıcıklanır ya onun gibi bir şey, içimiz gıcıklanırdı. Ağgölün yanına varmadan elbiselerimizi
çok hızlı bir şekilde çıkarır ağgölün kıyısına hazır vaziyette inmiş olurduk.
Onun o sıcak kucağına bırakırdık
kendimizi bizleri ana kucağı gibi sevgiyle sarardı, okşardık sarılırdık
birbirimize hiç ayrılmayalım diye.
Ama hayat bu, öyle olmadı ayırdılar
bizleri birbirimizden, ayrılmak zorunda bırakıldık. Biz o topraklarda doğduk o
topraklarda büyüdük ama memleketin çok uzak yerlerinde hayatlarımızı sürdürmek
zorunda kaldık.Uzun zaman doğduğumuz yurdumuzdan topraklarımızdan uzakta kaldık.
ancak her nefes aldığımızda o topraklarımızın anısıyla yaşadık ve o toprakları özlemle
yad ettik.
Otuz-Kırk sene önceki heyecanı yaşadık
2013’ün ağustosunda. yukarı yaylalara gitmeye karar verdik. Gitmeye
kararverdiğimizde nekadar heyecanlandığımızı anlatamam.
Yukarı yaylalara gitmek için bir gün
önceden hazırlıklarımızı ve programımızı yaptık. Ertesi sabah saat 6.55 te
bizim harmanın yanında toplandık.
Köyden çıkmadan önce hava bulutluydu ama
gitmek için çok kararlıydık Yukarı Mahalledeki Kürünun yanından yola koyulduk.
Hulusi ışık dayının evinin önünden geçerek yukarıya doğru rahmetli Osman gündüz
‘ün evinin üzerinden nakoravın yokuşunu yavaş adımlarla çıktık. Nakoravdaki Köy
suyunun homurdanarak akan suyunun sesiyle Arif ağanın meşhur nakorav çayırının
içinden yürüyerek beberakanep boğazına ulaştık.Hava serin olmasına rağmen
yürürken biraz ter basıyor nefes alışlarımız hızlanıyordu. Daha başlangıçta
yorulmalar hisedilir gibi oluyor ama geriye dönüş yoktu bu saatten sonra, Beberakanepten
aşağı yayla yoluna ulaşıyoruz yaylaya giden yol ile devam ediyor hem muhabbet
ediyoruz hem güle eğlene Orman içinde yürüyor Callitavi geçiyor Didğalenin
boğazına varıyoruz.Rotamız didğalenin boğazından Aşağı yayla yolundan değilde Aşşağı
büyükdüze giden yoldan devam ediyor Büyükdüze varıyor oradan yukarı büyük düze
çıkıyoruz..Yürüyüşümüze Yukarıbüyükdüzün alt kısmındaki Çamlıkta beş dakika
mola verdikten sonra çermik boğazı, kullenin sırtı, çavdarlı köyünün yerinden
çiçkarlıya doğru ilerliyoruz . Çıçkarlıdan yukarısı gözükmüyor hava puslu biraz.
Olsun diyor yürümeye devam ediyoruz. Çiçkarlinin suyuna vardığımızda pus bizi
karşıladı oradan yukarı bize eşlik etmeye başladı tam diyalog kuramadık onunla
biraz uzak durmaya çalıştık (pus
: yaylalarda her zaman olan nem yüklü su buharıdır) çünkü arkadaşlar ile aramıza girmeye çalışıyor az
uzaklaştığımız zaman birbirimizi göremiyorduk. kesiktaşın sırtına kadar pus
bize eşlik etti hafif rüzgar esmeye başlamıştı ki pus yanımızdan yavaşça
havalanarak ayrıldı. Kesiktaştan öteye yürümeye başladığımızdan itibaren
ayaklarımız kendiliğinden bedenimizle çok organize ve uyumlu bir biçimde gittikçe
hızlanmay başladığını hissediyoruz. Yürürken konuşuyor gülüyor kimi anılarını,kimi fıkra vs.anlatarak güle oynaya
yola devam ederek göreşetin öküz ağılının üzerine geldiğimizi görüyoruz. Beş
dakika su ve yemek molası veriyor sonra tekrar çok zaman kaybetmeden yola devam
diyoruz. Yolumuza göreşetin oküz ağılının üzerinden patika yolla yürüyerek göreşetin
yukarı yaylalarına varıyoruz.Yaylaların arasından geçerek Bizim yukarı
yaylaların meşhur Ark yoluna girerek tek
sıra halinde yürümeye devam ediyoruz yaylalara doğru yaklaştıkça grubumuzda bir
sessizlık ve bir hüzünlenme olduğu anlaşılıyor kimse pek konuşmuyor. Hayalimizdki
şey yaylaların sırtına varıp (urataşına)
neneler bizi gördüğünde köyden kimseler geliyor diye birbirlerine bağırıp kız
kimdir o gelenler bak bakalım tanıyacakmısın konuşmaları kulaklarımızda çınlar
gibi ama O sesler yoktu . Ura taşının
sırtına vardığımızda manzara herkesin görmek istediği gibi değil görmek istemediği
bir manzara vardı. Hepimiz yere çoktük ve birbirimize bakmaya başladık.
önceleri bizim yaşadığımız gezdiğimiz yaylalar bumu diye hayıflandık ve
duygulandık.Baktık bizi bekleyen ne şaşort neneler var, nede yaylalarda oynayan
çocuklar, nede otlayan kuzular. Yavaşça URA taşından aşağıya koyun ağıllarının
üzerinden dereye doğru iniyoruz.Dereden akan suyu geçerek Alim arslan’ın
yaylasının yanına varıyoruz.ondan başka yayla yok. Yukarı yaylaların bekçisi
olarak sadece onu bırakmış köyümüz büyükleri sanki. Kalan tek yayla oEtrafından
dolanıp yürüyeceğimiz istikametten su sesi duyuyoruz ona doğru yürümeye
başlıyor yanına varıp oluktan akan buz gibi soğuk o kadarda lezzetli küründen
akan suya ağzımızı vererek kana kana içiyoruz.Akan suyun etrafına dağılarak
oturuyor çevreye göz gezdiriyoruz. Her yer tanıdık ama sanki o taşlar o
topraklar o güzel yerlerin boynu bükük yetim gibi durduğunu farkediyor hüzün
kaplıyor içimizi.
Rotamızı baştan koymuştuk Yukarıyaylalardan
sonraki durağımız Ağgöldü.Ağgöle gitmek için kalkıyoruz isteksiz ve moralsiz
bir biçimde hareketleniyoruz. Yaylalrın düzünü yavaşça geçiyor Dana gölüne varıyoruz.(Danagölü küçük su birikintisi) dana gölünden eser yok çim saha
görünümüne bürünmüş çocuklara küsmüş gibi halinden hiç memnun değilmiş gibi
duruyor. Dana gölünden dereye doğru iniyor Nalebiçoç’tan gelen suyu geçiyoruz.
Dereyi geçen koşar adım gitmeye başlıyor
hızlı bir şekilde Ağgölün sırtına varıp onu görmek onu selamlamak istiyor adeta.
Daha sırta çıkarken önce Verğunalın yaylaları sonra büyük adanın bir kısmı,sonra
Bicanın ağılı derken Ağgölün tamamı
yavaş yavaş gözükmeye başlıyor ve karataşı görüyoruz biraz beriye doğru o
meşhur bizim küçük adamızı görüyoruz Ağgölün sırtının hakim tepesine geldiğimizde
Ağgölün tamamını görüyor vayanasını diyerek birbirimize bakışıyoruz.
Küçüklüğümüzden beri bizim sembol gölümüz
ağgöl’e dokunmak için aşağıya doğru inmeye başlıyor kimi dik
patika yolla kimi taşların etrafını dolanarak ağgölün yanına varıyoruz.
Uzun yıllar birbirini görmeyen iki dost gibi nehaber falan der gibi onunla
konuşmaya çalışıyor hasret gideriyoruz. Ama bizi daha fazla heyecanlandıracak
şeyler görmeye başlıyoruz o an gözlerimize inanamıyoruz heyecanımız arttıkça
artıyor. Eğiliyoruz bakıyoruz düzeliyoruz bakıyoruz hayretler içinde kalıyoruz.
Ağgölün bize vereceği yeni heyecanı yaşamak için kollarımızı sıvıyoruz ….
BAŞLIYORUZ
HAYAL BİLE EDEMEYECEĞİMİZ O MACERAYA .
Atanur BAYRAKTAR
30.09.2013
Yukarı yaylaya beraber arkadaşlık
ettiğimiz dostlara teşekkürler.öyle bir günün heyecanını beraber paylaştığımız
için çok memnunum.
Ağgöl grubu
-
Atanur
Bayraktar - Ertuğrul
Akpınar
-
Nurhan
Bayraktar - Arzu Akpınar
-
Bülent
Usta - Ebru
Akpınar
-
Ergin
Ust
-
Güler
Usta
- Funda Usta