• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Karsniya-KAPI-K%C3%96Y%C3%9C/387816791306924?fref=ts
  • https://twitter.com/karsniyali
    • 6. Acı Su ve Yayla Festivalinden
    • Kışlalarımız (Yaylalar)
    • Oktay AKPINAR'ın arşivinden
    • Yasak'dan
    • Panteb'dan
    • Sözü olan erlerin meydanı "Cami Kapısı"
    • Kürdevanın eteğinde "Karsniya Koyunları"
    • Muhtarımızın
    • Festivalimizden 2019
    • Karsniya'da Kış
    • Ertuğrul AKPINAR arşivinden
    • Cami Kapısı Sohpetlerinden
    • Şifa kaynağımız "ÇERMİK"
    • Camimiz
    • Alettebler
    • Karsniyaspor Antrenmanda

Yalman Karsniyali

 
                                 1.BÖLÜM

                  Kuzey Doğu Anadolu’nun Yükseklerinde bir köy KARSNİYA. Köyün doğusu Yalnız çam sıradağları ile çevrili. Bu dağları Kışları Geçmek imkânsız gibi, birçok can almış. Yaz mevsiminde hayvancılık için bulunmaz imkânlar sunmuş. Yüksekliğin verdiği serinlik, kar suları, sürekli yeşillik var. Derelerinde, göllerinde kırmızı benekli alabalık, Menekşesi, kardeleni, ot pancarı, PANCAR ki deyip geçmeyin halk tarafından ilaç olarak çorbası yapılıp içilmiş. İnsanların ömrüne ömür katmış. Zor anlarda  güç katmış. Bu dağlar! Sağlamlık kazandırmış, insanlara dik durmasını öğretmiş.   Yalnız Çamın eteklerinde yer alan bu köyde. Küçük, toplu, doğanın acımasız şartlarından birbirlerini koruyan, kollayan insanlar. Doğanın vahşiliğinde saklı Dünyanın en harika güzellikleri ile bütünleşen, sevecenlik, samimiyet dolu bu köy. Bu Dünya üzerinde sanki böyle başka bir köy yok. Ve köy halkı imkansız dedirtecek kadar, kıskandıracak kadar mükemmel.Birlikteliği seven İmecelerle yaz kış güç birliği yaparak. Baharında mogdam (tarla sürmek için 2,3,ailenin birleşerek öküzleri ile tarla sürmesi)Koyun sürülerini sıralı otlatma, Kışları kilim halı örme, Komlara torak atma.    İşte Köyümüzün birçok işleri imece usulü ile yürütülür. Halkın kendi ürünlerini kendileri üretir. Kendi yönetilme işlerini kendi aldıkları kararlarla yönetilirdi.                   Muhtar  köyün yönetiminde öncülük eder.Köy halkı caminin çeltisinde (Cami bahçesi) toplanır.Köy bütçesi belirlenir.Arazinin koruk olması,İçme sularının ve sulama sularının kanalların bakım ve onarımı,Yasak ormanın yasaklanması.Yasak ormandan Muhtarın kardeşi bile olsa, ceza  kararı ne alınmışsa o ceza verilirdi.  Kısacası orman köylünün kendi çocukları kadar değerliydi. Ama şimdi YASAK ORMANA devlet kesim kararı almaya çalışıyor. Köyün ortak sorunlarını genç ihtiyar herkes düşüncesini belirterek ortak kararlar alınırdı.                İşte Karsniya halkı tarladan tahılı, ormandan odunu, Merasından otunu, Yaylasını imece ile yapar. Ailelerinin geçimini sağlar çocuklarını da şehirde okuturdu. Karsniya halkı pek az kapitalizmin ürettiği ürünlerden faydalanırdı. Cami kapısında radyo dinlenir. Köyümüzü, ilçemizi ilimizi, ülkemizi 2ve Dünyayı tartışırdı. Karsniya halkının birçoğunun eğitimle alakadar olduğu için kitap okur. Birçok üniversitenin yapamadığı tartışmaları yapar. Bu haliyle köy halkı aydınlanır. Diğer köylerce bu ayrıcalığından sözü edilirdi. Ne zamanki kapitalizm köye daha çok girmeye başladı. Televizyon, buzdolabı, canik yağı, ufa yağı, beyaz un, evlerimizde yer almaya başlayınca köy halkıda birbirinden uzaklaşmaya başladı. Arkasından 12 eylul darbesi gelince köyden göç hızlandı Karsniya tarihi, karsniya kültürü, Yok edildi. Artık çobanları yok, şoğobili yok, top oynayan çocukları yok.             Şimdi köyümüzde kalan 3-5 ailenin suyu, boş kalan tarlalardaki börtü böceğin suyu, gökte uçan kuşun suyuna göz dikmiş ULUSLAR ARASI SERMAYE.                       

                    YAZAN   
     YALMAN KARSNİYALİ  

  II BÖLÜM

         Karsniya köyüne uzaklardan bir çocuk geldi.Babası öldüğü için annesi ile büyüyünceye kadar yaşayacak. Büyüyünce babasının köyüne dönmek koşuluyla, babalığı karsniya köyüne getirildi. Karsniyada Yaz gelmiş.Okullar dağılmış.Köyün dışarıda okuyan tüm çocukları köye gelmiş.Köy çok canlı,çocuklar,inekler köpekler,kuzular hepsinin sesleri birbirine karışmış. Haziran ayı hava güneşli, sabah saat 6, etrafta tatlı bir bahar havası, havada gübre kokusu, yalman uykusundan uyanmış.Annesinin ineklerini sağdıktan sonra sıraya katmak için beklerken, bir taraf tanda köye gelen arkadaşları ile buluşacağı için çok sevinçlidir. İnekleri nahıra (inek sürüsü) götürdüğünde orada arkadaşlarından bazılarını görür. Arkadaşları ile konuşurlar, şakalaşırlar. Üstelik harmanlar denilen top sahasında top oynamak için karar kılarlar. Yalman futbolu çok severdi. Top oynayacakları için çok sevinçliydi. Hatta top oynarken kaç defa bacağını incitti. Parmaklarını burkutttu. Sakat, sakat yine top oynadı. Yalman(yalo) kısaca yalo denirdi. Yalo televizyon izlemez. Maç izlerken çirkin küfürler etmez. Kendisi top oynamayı çok severdi. İşte bugün Yalo top oynayacağı için acele, acele kahvaltı yaptı. Evden çıkacaktı ki babası Yaloya oduna gitmemiz lazım. Kayıp olma dedi. Yaonun başına sanki taş düşmüştü. Ama yapabilecek pek bir şey yoktu. Mecburdu babası ile birlikte oduna gitmeye. Çünkü en uygun babası ile oduna gitmesi gereken yaloydu.Yalonun babası öz değildi ama yaloya çok kızmazdı. Yalo oduna gitmenin, top oynamaktan daha öncelikli olduğunu biliyordu. Yalo öküzleri önüne katarak babası ile köye aşağı giderken, harmanlarda çocukları top oynadığını görünce üzüntüsünden gözlerinden yaşlar aktı.Yavaş yavaş kağnı sesi ile Kaskaylaya indiler, babası Yaloya birden kuvvetli bir şekilde bağırdı.Yalooo ! Arabada ip yok. Unutmuşuz. Dön ipi getir dedi. Yalo geriye döndü. Eve dönerken top sahasından geçeyim. Arkadaşlarım nasıl top oynuyorlar göreyim. Nasıl olsa yine babama ulaşırım. Ondan 4sonra ipe giderim diye düşünür. Yalo top sahasında arkadaşlarını görünce. Ya Yalo sen nerdesin? Yerin boş duruyor. Yalo oduna gideceğini söylesede arkadaşları( bir gol atalım) gider yine ulaşırsın dediler. Yalo dayanamayıp oyuna girdi. Yalo ve arkadaşları öyle bir oyuna dalmışlardiki akşam olmuş farkına varmamışlardı. Akşam olmuş Diğer çocukların aileleri onları evlerine çağırırken yalo birde etrafına bakar ki akşam olmuş ay ışığı bile çıkmış. Herkes evlerine koşa, koşa gidince Yalo çaresiz, üzgün, üzgün düşüne, düşüne mecburen evine doğru yürümeye başladı. Gerçi kendi evi de değil ya. Evine geldiğinde babası balkondan nerdesin diye sordu. Birazda kızdı. Babası at gelmemiş çabuk git atı bul der. Yalo suçluluk duygusu içinde sessizce atı aramak için yola çıkar. Yalo gece korkuyor. Ama çaresiz, zaten suçluluk hisside var. Köye yukarı doğru giderken caminin yanından geçerken bismillah, bismillah, bismillah diyerek geçer. Çünkü büyüklerden öğrendiği cin ve cazı gibi görülmeyen varlıklardan korunmanın tek yolu buydu. Bismillahlar la köy camisinin yanından geçtikten sonra, Atı bulmak için Balvana mevkisine gitmesi gerekir. Atların balvana mevkisinde otladığını biliyordu. Köyü çıktıktan sonra balvana deresine girince yalnızlık yaloyu daha çok korkuttu. Yalo yine bismillahlar la dereden geçtikten sonra, Balvana yokuşuna tırmanırken buradaki Karbangilin mezarlığa gelince ne kadar dua ve ne kadar bismillah varsa okuyarak mezarlığı da geçti. Yalo yürüdükçe köyden uzaklaşıyor. Uzaklaştıkça bir o kadarda korkusu artıyor. Gerçi köyün ışıkları gözüktüğü için köye bakarak biraz cesaretleniyor. Balvana yolunda yürürken bir taraftan cinleri düşünüyor. Bir taraftan atı düşünüyor. Bir taraftan kendi doğduğu köyünü düşünürken balvana tepesinin arka kısmına geçti. Balvana’nın arkasındaki garip mezarını görünce yine korkudan tüyleri diken, diken oldu. Geriye dönmeyi düşündü ama bu olmazdı. Bugünkü olaydan sonra atı bulup öyle gitmeliydi eve. Yine Allaha sığınarak, tüm duaları okuyarak, bismillahlar okuyarak bu mezardan da geçti. Çürük göl’ün tepesine çıkınca İnanılması mümkün olmayan bir varlık çıktı karşısına. Uzuuun boylu, uzuuuun etekli bir kadın canavar. Sağa sola koşup duruyor. Yalonun ayakları titremeye başladı. Gözleri karardı tüm kuvveti kesildi yere yığıldı. Hafif bir baygınlık geçirdi. Yalo biraz bekledikten sonra baktı ki yanına gelen kimse yok. Yavaş, yavaş kendine gelmeye başladı. Yalo daha önce 5köydeki okumuş ağabeylerden bir bilgi öğrenmişti. Bir insan çok korktuğu zaman değişik varlıklar, değişik bir canlı olarak gözükür. Bu aklına gelince cesaretlenip kendini toparlayıp kalkıp bu canavara doğru yürümeye karar verdi. Yalo cesaretle bu canavarın üstüne yürüdükçe canavar hem küçülüyor. Hem de az koşuyordu. Yalo canavarın yanına geldiğinde ufak bir kavak çalısının esinti ile sallandığını gördü. Buna çok sevindi. Az öteden sesler gelmeye başladı. O tarafa gittiğinde atların orada olduğunu otladıklarını gördü. Yalo atını çok severdi atı çağırınca yanına geldi..Atı tutup çeke, çeke geçici evine doğru yollandı.

                                    YALMAN KARSNİYALI


lll BÖLÜM

 ÇOBAN YALMAN

          Yalnızçam dağlarında soğuk rüzgâr, soğuk sular yükseklik 2500metre. Yaz havası açık, bozuk olunca soğuk, insanların cildini yakmış kavurmuş. Kulaklarımızdan kabuk soyuluyor, dudaklarımız çatlamış. Yalo’nun her günü bir sonraki günün tekrarıdır. Yalo koyunlarını ağıldan sabahın erken saatlerinde çıkarır. Otlata, otlata dağların daha yükseğine doğru gider. Dağlarda yalnız gezmekten usanmış. Ama yapacak bir şeyi, bir yere gidecek hali de yoktur. Koyunları Yalo’dan daha iyi otlatacak kimseleri zaten yoktur. Yalo dağlarda sürü peşinde gezerken etraftaki yolları takip ederdi gelip geçen yolcularla sohbet etsin. Köyünden bir haber alsın. Hem de yalnızlığını gidersin diye. Havalar açık olunca sürü rahat otlatılır. Hava bozuk olunca sürüyü kontrol etmek çok zor. Sürünün devamlı etrafında gezmek gerekir ki kurt gelip koyun kuzu kapmasın. Yalo yine günlerden bir gün, ağustos ayının ortalarında. Sabahleyin kalktığında güneşli güzel bir gün, tam böyle koyunları kırkmak için seçilmiş bir gün. Olduğunu düşündü. Kırklığını, çuvallarını, ekmeğini aldı. Koyunlarını süre, süre çançağın düzüne çıkardı. Koyunlarını kırkmaya başladı. Sürüden epeyce kırktıktan sonra ikindi olmuştu ki. Kürdevan tepesinden bir kara buluttur gelmeye başladı sanki her taraf zindan oldu. Arkasından kuvvetli bir rüzgâr çıktı. Arkasından kuvvetli bir dolu yağmaya başladı ki taneleri cevizden büyük. Yalo ayakta durmaya zorlanıyor.(Gagala) dolu yağdıkça yeni kırkılmış koyunları dövüyor. Sürü bu acıya dayanamayarak komalaşıp (Koyunların kafalarını bir araya getirerek toplanması) kendi eksenlerinde dönmeye başladılar. Sürü döndükçe Büyük dere denilen uçuruma geldiler. Yalo sürüyü durdurmaya çalışsa da nafile sürüyü durduramıyordu. Bazı koyunlar uçurumdan düşmeye başlamışlardı bile. Koyunlardan bazıları kurtularak kenardan yukarı doğru geliyordu. Bir koyun telef oldu.Yalo diğer koyunlardan bazılarının da kulaklarından, gözlerinin önünden kan aldı. Böylece koyunların kan tutmasını önlemiş oldu. Yağmur, dolu,geri alınca; Yalo da yorgunluktan, korkudan bitkin bir halde kenara çekilip oturdu. Etrafına bakındıktan sonra çaresizliğini düşünerek başladı ağlamaya. 7 Babası ve annesi Yalo’yu ve sürüyü merak etmişler Yalo’yu aramaya çıkmışlardı. Geldiklerinde Yalo’ya bakmadan sürüyü gözden geçirdiler. Yalo bir koyun uçurumdan yuvarlandı dedi. Babası Yalo’ya kızdıktan sonra inip koyunu kesip yukarı çıkardı. Koyunun etini alıp yaylaya döndüler. Yalo yalnız gezerken sıkıntıdan bazı koşmalar uydururdu. Yine bitkin ve çaresiz bir halde iken şiir uydurmak düştü aklına. Başladı söylemeye..Çançağ düzünde dolu yağıyor.Babam gelmiş sürüsünü arıyor.Anam gelmiş koyunları sayıyor.Yetim yalo ıslanmışta ağlıyor. Ara ki bulasın âşık yaloyu. Akşam oldu sürüyü yavaş, yavaş yaylaya doğru götürüp. Ağılına kapatıp. Yemeği yedikten sonra koğuna çekildi. Derin, derin düşüncelere daldı. Büyük şehirler, kendi doğduğu köy, zengin çocukları, derken uykusuna dalmıştı. Sabahleyin babası seslendi Yalooo! Kalk ekmeğini ye koyunu köye götür. Bizde yaylayı indireceğiz. Koyunu İsbandik’te yatıracaksın ben akşama gelir ağılını, koğunu kurarım dedi. Yalo ağıldan sürüsünü çıkarıp sevinçle köy doğrultusunda, hem otlatıyor, hem götürüyor, hem de köyünü göreceğinden seviniyordu. Epeydir arkadaşlarını görmediği için onları da özlemişti. Arkadaşları ile geçirdiği günleri anımsayarak içi bir hoş olmuştu. Bundan dolayı koyunları otlatmaktan çok, sürerek götürüyordu. Gatrevan tepesindeki yoz yoluna gelince köyün arazisi gözüküyordu. Köy tarafından sıcak bir esinti geldi. Yalo köyün seyrine daldı. Aklına sevgilisi geldi. Gerçi sevgilisi olan kızında bundan haberi yoktu ya. Yalo ne kimseye sevgilisinden söz edebiliyor nede sevgilisine söyleyebiliyordu. Çünkü kızın olmaz diyeceğini biliyordu. Yalo bu düşüncelerle koyunlarını yoz yolundan aşağıya doğru indirmeye başladı. Aşağıya doğru indikçe sıcaklık artıyor. Yalo sıcaklığın etkisi ile uykusu geliyordu. Kendi kendine yayla ile köyün havası ne kadar da farklı olduğunu düşündü.
Akşama doğru sürüyü İsbandik çayırına getirdi. Yalo çayırda baktı ki bir çiçkar, bir sac, bir cecim var. Bekledi ki babası gelsin ama ne gelen var, ne giden. Gece oldu. Yalo mecburen iki kazık yere çakı. Üzerine çeperi uzatıp, onun üzerine de sacı koyup, cecimi sararak üzerine oturdu. Çantasında elektriği vardı. İki eski pil iki yeni pili vardı. Bir eski pil ile bir yeni pili koyarak. Radar gibi sürünün üzerinden elektrik ışığını gezdiriyordu. Korku, tedirginlik içinde tan ağarıncaya kadar bu şekilde beklerken düşüncelere daldı. Güzel elbiseler giyen çocukları, arabalarda gezen çocukları da düşündükçe haline isyan ediyordu. Ya büyük şehirlere ya da kendi doğduğu köye gitmenin zamanı geldiğini düşünerek, sürüsünün etrafında zaman, zaman geziniyordu. Bu şekilde koyunlarını beklerken korkuyordu. Yabani gelse ne yapacağını bile bilmiyordu. Artık etraf ışıklanmış her taraf gözüküyor. Yabaninin daha gelmeyeceğini düşündü. Yalo’nun üzerine uykusuzluk iyice çökmüştü. Yeni bir gün yeni bir umut dur. Diye düşünürken uykuya da daldı. Yalo’ nun uykusunda kulağına bir ses geliyordu. Rüyamı gerçek mi ayıramıyordu. Çobaaan, çoban diye gelen sese uyandığında Göreşet köyünden birisi yayladan geliyordu. Yaloya senin sürün nerde? Diye sordu. Yalo saate baktı 10 olmuştu. Kalkıp hemen sürüyü aramaya koyuldu. ilk işi Çermiyaçol denilen tepeye çıktı. Çorçel denilen köye doğru baktığında koyunların nerede ise köye gireceklerini gördü. Koşarak gidip sürüsünü toparlayıp getirirken Çorçelli köylülerin kızıp bağırdığını duyuyordu. Sürüyü çayıra getirdiğinde babasının ağılı yaptığını görünce çok sevindi. Çayıra indi babasının getirdiği ekmeği yerken, baba biraz köye gidip gelebilir miyim? Köyü görmek istiyorum dedi. Babası harmanda sap var. İşimize gücümüze var. Senin derdine bak dedi. Yalo şöyle bir durdu. Lanet olsun dedi. Yayladan köye geldiğine de pişman oldu. Artık buralardan gitmenin zamanı geldiğini düşündü. Gerçek babası ölmüş ama kendi köyünü bulması gerektiğine karar verdi.

YALMAN KARSNİYALI



Paylaş||Yorum Yaz
172 kez okundu. Yazarlar

Yazarın diğer yazıları

YALMAN 4 - 19/06/2011
YALMAN 2 - 15/06/2011
YALMAN 1 - 14/05/2011

Yorumlar

     17/06/2011 14:32

Güzel öykülenmiş bir yaşam kesiti diyorum.Bende bir yalo yum.Karsniya da yaşayan herkesin yaşadığı türden.Çocukluğumu yeniden yaşadım. Sağol.Daha iyi ve güzelini görmek umuduyla.
köksal Bayraktar

     16/06/2011 23:59

Özellikle son bölümünü içim burkularak okudum. Umarım daha sonra kimliğini açıklar. Kim olduğuna çok fazla takılmak istemedim.yazı beni geçmişime anılarıma götürdü. Sanıyorum, okuyan bütün Köylüleri benim gibi düşündürmüş ve anılarına götürmüştür. Çünkü kapı Köylü Yalmanlar çoktur. O topraklarda doğup büyüyen herkes bir YALMANDIR. herkesin benzer acı anıları vardır.Ama ille de Bu yazıları yazan YALMANA haksızlık etmemek gerek. Çünkü Yalmanların yaşantıları benzerdir. Ancak bazıları daha acı daha derin olabilir. İnanıyorum ki bu Yalmanın yaşadıklarından daha acı anıları olanlarımız da vardır.
Necat BAYRAKTAR

                                                              YALMAN 4

Karsniya’da havalar soğudu. Artık etrafı kırağı sardı. Benim ve koyunlarım için hava iyice soğumuştu. Koyun sürüsünü köye indirdim. Karapanda yatırmaya başladım. Koyunlar evde kapandığı için annem otlatıyor. Ben Kürdevan’a ruhsatiye alındığı için oduna gitmeye başladım. Kürdevan’a gitmeyi çok isterdim. Geceleyin saat 01 de evden çıkar sabah saat 05 de  Kürdevan’a vardığımız halde Kürdevan’dan çarşının ışıkları göründüğü için. Oduna gitmeye can atardım.

            İlk gidişimde babam önden odun hazırlamaya gitti. Bende öküzleri arkasından diğer komşularla götürmeye başladım. Saat 04 sıralarında Laşet denilen tepeye geldiğimizde komşu kadınlardan birisi bağırdı. Çarşı göründüüüü! O tarafa baktığımda ne kadar çok ışık vardı. Hayretler içinde kaldım. Hiç bu kadar ışığı bir arada görmemiştim. Gökyüzündeki yıldızlar kadar çok gelmişti bana. Sanki bu ışıklar, bana göz kırpıyorlar. Kendilerine doğru çekiyordular. Gel buraya, gel buraya diyorlardı. Karsniya’da gaz lambası yakarken ışığı evlerin camından bile dışarı sızmazdı. Adakkale’nin ışıklarını hayranlıklar içinde seyre dalmıştım. Komşuların bağırtısına manzaradan koptum. Öküzümü hızlı, hızlı sürerek ormana girdim. Herkes kendi adamına bağırarak bulmaya çalışıyorlardı. Benim babada bana yalooo diye bağırınca buradayım dedim. Babam beni ve öküzleri hazırladığı odunun yanına götürdü. Odunu bağladı. Bana odunu çabuk, çabuk ormandan çıkar tepede bırak gel. Dönüm atacağız dedi.
Bende odunları tepeye taşırken ormanın derinliklerinden silah sesleri geliyordu. Az sonra ormancılar geldi. Bizim baltamızı, kayışımızı, ipimizi aldılar. Babamın adını adresini yazdılar. Mahkemeye vereceklerini söyleyip gittiler. Tabii biz o kadar uzak yoldan gelmişiz, boş dönecek halimiz yok. İnce bir köknarın iki ucunda sami olacak şekilde dal bulunan bir ağacı kesti. Bu ağaca öküzleri bağladık. İp yerine yaş ağaç dallarından sağule büktük. Tomruğu bağlayıp yola koyulduk.
                                  Kürünler denilen yere geldik burada çok güzel su olduğundan mola yerimizdi. Öküzlerimize köyden getirdiğimiz otu açıp önlerine döktük. Bizde ekmek peynir, banda ile kahvaltımızı yaptık. Bu kahvaltının tarifi edilemez bir lezzeti vardı.
 Bu tadı tatmak için İçimde bir özlem var amaaa. Gitmek imkânsız gibi. İnsan yaşlanıyor. Yaşam başka biçim de şekilleniyor.
            Artık Bu senede odunumuzu getirdik. Sonbahar tüm özellikleri ile geldi. Gübre çekildi. Tüm arkadaşlarım okula gitti. Bende yalnız kaldım.
           Köyden gitmemin zamanı geldiğini düşünmeye başladım. Köyden Kaçacağım için annemi kırmak istemiyordum. Ne derse onu yapıyorum. Onu daha çok seviyorum. Ona daha çok sarılıyor. Bir dediğini iki etmiyordum. -Annem Yaloo sende bir haller var dedi. Ama ben bişey yok canım öyle istedi dedim.
           Bir gün cami kapısında otururken  hem komşumuz hem de babamın akrabası olan bir amca yanıma geldi.
_ Ulaaa Yalo dedi.
_ Ula Senin burada işin ne?
_ Ula burası senin babanın köyümü?
_ Ula burası senin babanın evimi?
_ Ulan seni eşşek oğlu eşek. Siktir ol git babanın köyüne, arazine, evine sahip çık.
_ Artık büyüdün senin için böylesi iyidir dedi.
     Sanki gökten taş düşmüştü başıma. Ağlamaya başladım. Yanından derelere kaçtım. Söğütlerin dibinde saatlerce ağladım, ağladım. Gece geç saat olmuştu. Babamın samimi olduğu amcaya gittim. Babama acele 10 lira para lazım diye istedim. Sabah erkenden bir yere gidecekmiş. O da itiraz etmeden parayı verdi. Eve geldim. Odama çekildim. Sabaha kadar uyuyamadım. Nasıl gitmem gerektiğini kafamda saatlerce planladım. Ardanuç’a gidebilmek için Uzun Çayır denilen mevkiden odun taşırken nasıl gidilebileceğimi öğrenmiştim. Ardanuç’ta okuyan köydeki arkadaşlarımı bulacağım onlarla hem vedalaşıp hem de yanlarında bir gece kalmayı planladım.
            Sabah saat 04. Tan ağarmak üzere. Bir poşete bir  pantolon, bir gömlek koyarak ceketimi giydim. Camdan sessizce çıkarak köyün köpeklerine görünmemeye dikkat ederek yola koyuldum. Yol boyunca Ustalar Köyü, Saburte Deresi,  Gondrom Köyünün üzerinden geçerek Nenlar’a oradan Uzun Çayır’a çıktım burada çobanlar koyun otlatıyorlardı. Herhalde kuşluk saati yaklaşmıştı. Onlara yolu şaşırmayayım diye yine sordum. Oradan Goşlar’ın tepesinden Hemorget Köyü kışlası, Hemorget Köyünden sonra Unuğsef Köyüne geldiğimde sıcaklık arttı. Artık yorulmuştum. Yol kenarında bir çeşme rastladı. Çeşmede Yüzümü yıkadım. Çeşmenin dibinde bulunan duttan doyana kadar yedim. Böylece kahvaltımı yapmış oldum. Ardanuç’a indiğimde hiç hissetmediğim kadar bir sıcaklık  beni boğacak gibi oluyordu. Köye göre yüksek binalar, sıralanmış dükanlar, sıralanmış parklar, kalabalık insanlar beni heyecanlaştırmıştı. Şaşkın, şaşkın etrafa bakarak geziniyordum. Hem de köyden bir tanıdık takip ediyordum. Ardanuç’ta oturan Rahmi Aksoy amcayla karşılaştık. Beni tanıdı ne gezdiğimi sordu. Bende babam gönderdi. Diye yalan söyleyerek geçiştirdim. Köydeki arkadaşlarımı sordum. Onlar okuldan birazdan çarşıya gelirler dedi.
            Ardanuç deresinin kenarı sakindi o tarafta gezinmeye başladım. Bir ağacın dibinde oturarak dinlenirken baktım caminin yan tarafına okuldan gelen çocuklar bir makinenin başında toplanıp makineye kum atıyorlar. Çocukların geldiği tarafa giderek yol kenarında arkadaşlarımı gözlemeye başladım. O ne kadar çocuk vardı. Tüm köylerdeki çocuklar okumaya gelmişler. Tüm yol insanlarla kaplanmıştı. İçlerinde bir ben yoktum. Ben acaba çok mu geri zekâlıydım. Yoksa sahipsizdim de onun için mi okutmadılar. Diye düşünürken. Az sonra içlerinde Temel Gümüş olmak üzere 4-5 kişi geldiler. Onları görünce Sevinçten uçacak gibi oldum. Onlarla sarıldık, öpüştük. Artık sahipsiz değildim. Yalnız değildim. Bana ne arıyorsun diye sordular bende meyve yemeye geldim. Dedimse de pek inanmadılar. Arkadaşlarım Abdullah Usta denilen adamın yanında mikâbı 4 liradan piriket kesiyormuşlar. Bende yanlarında giderek onara yardım ettim. 2 Mikâp kum bitirdik Abdullah ustadan 8 lira aldılar. Hemen fırına gittik fırında ekmek içine helva doldurturduk. Bu helvalı ekmeği yemeye doyamadım. Biraz daha çarşıda gezindik. Sinema saati geldi dediler. Oradan sinemaya gittik. İlk defa sinemaya gittiğim için çok heyecanlıydım. Battal Gazi filmi oynuyordu. Atı süren adam üzerime doğru gelince ben sandalyelerin arasına giriyordum. Korkudan bağırıyordum. Arkadaşlarım gülerek korkma bu filimdir. Sana bir şey olmaz diyorlardı. Sinemadan çıktık geç olmuştu. Evlerine giderek yattık. Sabahleyin uyandık onlar acele, acele okula giderken sonra görüşürüz dediler. Ben köye gideceğimi söyleyerek onlarla vedalaştım. 
                  Çarşıya indim. Yazıhanelere gittim. Kendi doğduğum memleketime araba sordum. Onlarda iki araba değiştirerek gidebileceğimi söylediler. Biletimi aldım. Arabaya binerek yol almaya başladık.
                Artık Kendi doğduğum topraklara gidiyordum. Köyümde kimlerle karşılaşacaktım. Beni nasıl karşılayacaklardı. Korku içinde yol alıyordum. Ama yeni bir memlekete, yeni bir yaşama yol alıyordum. Geride anılarımı, annemi, öz olmayan babamı, çok sevdiğim kardeşlerimi, arkadaşlarımı geride bırakarak derin vadiler arasında kayıp olup gidiyordum.
                Yol boyunca giderken sessiz, sessiz ağlıyordum. Yalnızlık, sahipsizlik beni korkutuyordu. Arada geriye dönmek bile geçiyordu aklımdan. Ama bu imkânsızdı. Çünkü beni resmen kovmuşlardı. Bundan belkide annemin bile haberi vardı. Çok zoruma gitmişti. Geriye dönemezdim. Artık şansıma beni bekleyen yeni hayatı bulacaktım.
  
                   

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam19
Toplam Ziyaret330857
Saat
Hava Durumu
AlışSatış
Dolar32.222232.3513
Euro35.110935.2516