Ezop ve Dil başlıklı bir yaşanmış öykü olduğunu okuduk. Sanıyorum çok kimse bilir. Onu burada anlatmayacağım. Ama hiç unutmadığım bir şey var. Nedenini de bilmiyorum. 1960lı yılların ilk yarısında Ortaokul ve ya ilkokul ‘’TÜRKÇE kitaplarının birinde’’ Nurullah ATAÇ’TAN alınmış bir okuma parçası vardı. Anımsadığım ve unutmadığım ilk cümlesi şöyleydi:  ‘’Bence ahlakın bir kökü var. Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkalarına yapma.’’ Bu özdeyişi ömrüm boyunca rehber edindiğimi düşünüyorum.  Başkasına söyleyeceğim her sözü bana söylense nasıl karşılarım? Gibi bir terazide tartmaya çalıştım. Her işte kullanmayı ilke edindim. Hiç yanlış yapmadım mı? Elbette ben de insanım. Benimde hatalarım olmuş olabilir. Ama esas olan bu teraziyi her durumda kullanabilmektir. Bu sözü rehber edinebilmektir. Nereden çıktı bu dil üzerine yazma diyenlere;

Sözcüklerden kan aktığı bir süreç yaşıyoruz.

Bu yazının dayanağı bu gün kullanılmakta olan kirli dildir. Ülkede yaşanan acılardır. Bu dil özellikle de bu seçim sürecinde çok fazla öne çıktı. Zaten vardı. Ama çok fazla belirginleşti.  Buna zehirli dil de diyebiliriz. Çapraz bir dil de diyebiliriz. İkiyüzlü de diyebiliriz. Kendine tapınmayanlardan başka herkesi düşman ilan eden sorunlu bir dilde diyebiliriz. Çünkü bir cümlesinde sahte olduğu gayet açık olan bir kardeşlik dili kullanıp iki cümle sonra aynı ağızdanzehirli sözcükler çıkıyor olması aklı başında herkesi tedirgin ediyor. Bu nedenledir ki seçim süreçlerinde özellikle de bu son süreçte kirli dil üzerine bir şeyler yazmak geldi içimden. Konuyla ilgili düşüncelerimi açıklamasam insanlığımdan bir şeyler kaybedeceğim düşüncesi oluştu içimde.

Önce şunu bir not olarak düşmek istiyorum. Bu notun altında bir art niyet aranması doğru kabul edilmemesi beni pek ilgilendirmez.  Çünkü kimseye samimiyetimi ispatlamak zorunda değilim. İnanan inanır, inanmayan inanmaz:

Notum şudur: Ömrüm demokrasi mücadelesi ile geçti. Demokratik kitle örgütlerinde çok aktif görevler aldım. Kısa bir süreliğine yerelde bir siyasi parti üyeliğim hatta yöneticiliğim de oldu. Bu deneyim siyasetin bana göre bir faaliyet olmadığını gösterdi. İstifa ettim.  Siyasetten elimi ayağımı çektim. Şu anda hiçbir siyasi partinin üyesi de değilim. Yazmaya karar verdim. Yaklaşık on yıldır seri olarak yazmaya başladım. Yazıyorum. Ama bu durum düşüncelerime ambargo koydum. Anlamına da gelmemelidir.

Şimdi gelelim siyasetin kirli yüzüne zehirli diline… Tarihimizin her döneminde olumsuzluklara hep rastlamışızdır. Her dönemde ülke olarak büyük acılar yaşamışız, büyük kayıplar vermişizdir. 1960-70-71 li yıllar, 1978-79- 80li yıllar, 1990lı yıllar bu acıların ve kayıpların en yoğun yaşandığı yıllardır.

Bu gün bu kirli dilin ve kirli siyasetin ana nedeni KÜRT sorunudur. 12 Eylül uygulamaları PKK adında bir örgüt doğurdu. Devlet bu çıkışta kendini hiç sorgulamadı. Demokratik bir çözüm aramak yerine PKKyi silahla yok etme yolunu seçti. Aradan en az çeyrek asır geçmesine rağmen sorun çözülmediği gibi on kat daha büyüdü. (17 bin faili meçhul ) ve elli bine yakın insan kaybedildi. Yaşanan acıların ülkenin ekonomik kayıplarının hesabı yok. Sonuç gösteriyor ki tutulan yol sorunlu ya da yanlış…

Sonra sorunun çözülmesi yönünde bir umut ışığı görüldü. Denildi ki; ‘’ Bırakın dağlarda savaşmayı… Gelin ovada siyaset yapın.’’  Bir zamanlar hani SHP zamanında KÜRT kökenli milletvekilleri girmişti parlamentoya. Düşüncelerini açıkladıkları için yaka paça ceza evlerine gönderilmişler, onlarca yıl hapis yatmışlardı ya; Bu tecrübeye rağmen savaştan can kaybından köylerin boşaltılmasından usanan bölge halkının içinden bir gurup çıktı. Meclistesiyaset yapmaya karar verdiler.

TÜRK ARAP ERMENİ EZİDİ Süryani BU ÜLKEDE YAŞAYAN hangi etnik gerçeklik varsa onlarla birlikte Altı milyon insanın oyunu alarak meclise girdiler. %10luk gibi akıl almaz barajı yıktılar. Ne olduysa ondan sonra oldu. İkinci bir seçimde de parlamentoya girebilecekleri anlaşılınca altı milyon oyu yok saymaya çalıştılar. Onlar ülkenin en büyük düşmanı ilan edildiler. Ve tarihin en zehirli dili kullanılmaya başlandı. Resmen HDP ye savaş açıldı. Arkasından linç kültürünü devreye soktular. Başta genel merkezlerini yaktılar. Haber kanallarının açıklamasına göre dört yüz büyük saldırı yapıldı. Yüzü aşkın insan öldürüldü. Yüzlerce il ilçe yöneticisi ve aktif siyaset yapanlarını tutukladılar. İçeri attılar.  Ekmek parası için aç-susuz denecek koşullarda çalışan inşaat işçilerine saldırdılar. Linç kültürü Kürtçe konuşan çocuğa bile acımadı. İşkenceyle helak ettikleri çocuğu ağzı burnu kan içinde bedeni bayrağa sarılı bir şekilde teşhir ettiler. Şimdi meydanlar da gazetelerde ve TV.lerdezehirli dilleri ile faşistler meydan okuyor. Kürtler can korkusuyla evlerde küçücük salonlarda siyaset yapmaya çalışıyorlar. Hatta ülkenin en büyük ikinci partisi CHP bile tedirgin… Çünkü yönetici düzeyinde insanları CHP yi de tehdit ettiler. Sıra CHP de diyerek… Ve O tehdit durumdan vazife çıkaranlarda karşılığını buldu. Daha şimdiden CHP Genel merkez binası kurşunlandı. Demek ki bunlar iktidarı ele geçirirlerse insana tapanlardan başka herkes düşman ilan edilecek. Bütün TV. Kanalları bütün gazeteler bütün kurumlar hizmet sırasına geçip halka kan kusturacaklar. Bunun müjdesini de bu gün 28 Ekim günü AKP Milletvekili Aydın Ünal verdi.’’ Seçimden sonra bunların hesabı sorulacak’’ dedi. İki TV. Kanalına da el koydular. Yani TRT kanalları ve benzeri birkaç kanalı izlemek zorunda kalacağız. Ve benzer gazeteleri okumak ya da hiç okumamak zorunda kalıp muhalefetsiz bir ülkede yaşayacağız. Çünkü Siyasette ise sıra CHP VE MHP YE GELECEK. ‘’GÖZÜN AYDIN TÜRKİYE’’

Hani siz sivil siyasetten mecliste çözümden bahsediyordunuz. İşte altı milyon oy alarak gelen 80 milletvekili… Ne oldu? Saltanatınız mı sallandı.

Onlar dağdan inmedi ama artık ölümlerden usanan acılar çekmekten bıkan siviller bu işi siyasetle çözmek için devreye girdiler. Beklemiyordunuz demek ki…  Ezberiniz bozuldu. Çıldırdınız. O çılgınlıkla da saldırıyorsunuz. Geziden bu yana ‘’kendilerinden ‘’ başka herkese her şeye çılgınca saldırıyorsunuz. Ne kanun ne hukuk ne guguk… İktidarınızı ne CHP İLE NE DE MHP ile paylaşmak istemediniz.  Onlara verilen oyları bile düşman sınıfına kaydettiniz.

Ülkeye demokrasi gelebilir herkes fikrini rahatça konuşursa bizim rahatımız kaçar diye mi düşündünüz? Nedir bu düşmanlık. Nedir bu vahşilik? Dağdakilerle savaşıyorsun. Bunu anlarız da bu sorunu siyasetle çözmek için çalışanlara hatta tüm Türkiye için demokrasi mücadelesi verenlere sizden başka diğer üç partiye bu düşmanlık neden?

Son söz:hiçbir siyasi partiye üye değilim. MHP DE CHP DE HDP DE KENDİ argümanları ile siyaset yapmalıdır. Onlara düşman gözüyle bakma hakkınız yok… Ben de kürtlük yok. Ama vicdan var. :Ölen askerlere polislere ve sivillere ve memlekete çok çok yazık oldu. Bunların egemenliği sürerse daha çok yazık olacak. Çünkü aralarında insana tapanlar bile var.

‘’Bence ahlakın bir kökü var. Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkalarına yapma.’’

Necat BAYRAKTAR